İş hayatı

Bir Hikaye: Kristal Heykel

  Esra, bavulumu hazırlamama yardım eder misin?

  Bavul mu? Dört günlük eğitime giderken bir de bavul mu götüreceksin?

  Haklısın biraz garip ama evet… çünkü bir takım elbise de koymam gerek bavula…

–   Sen eğitime gidiyorum demiştin… iş toplantısı da mı var?

–   Evet ama o da eğitimin bir parçası… final günü Yönetim Kurulu Başkanı’na sunum yapacağız.

–   İnanmıyorum. Yönetim Kurulu Başkanı eğitimin sonundaki sunum için taa Antalya’ya mı gelecek?

–   Başta biz de inanmamıştık ama öyleymiş…

Küresel şirketin Amerika’daki İnsan Kaynakları merkezi bütün dünyadaki İş Birimlerinde orta kademe yöneticilerden başlayarak şirketin karar verme süreçlerini geliştirmek,  önemli projelerin analizi ve planlanmasında ortak bir dil oluşturmak ve geleceğin liderlerini belirlemek amacıyla dört gün süren ancak yoğun bir eğitim programı hazırlatmıştı. 

Eğitimin bir hafta öncesinden katılımcılara onbeş sayfalık bir vaka dağıtılmıştı ve eğitime vakayı analiz  etmiş olarak gelmeleri isteniyordu. Bu eğitimin zor bir eğitim olduğu yurt dışındaki uygulamalar sonrası şirket içinde konuşuluyordu. Türkiye’de yabancı eğitmenler ve şirket yetkilileri tarafından    ilk defa uygulanacaktı… tüm kurs materyalleri İngilizce hazırlanmıştı ve hatta eğitim İngilizce yapılacaktı… 

Şirket içinde katılımcılar nasıl belirleniyordu acaba? Dedikodular başlamıştı bir kere… tabii ki böyle iddialı bir eğitime seçilmiş olmak prestijli bir şeydi. Eğitime katılacaklara Genel Müdür’den bir mektupla davetiye gidiyordu. Katılımcıların kimler olduğu duyuldukça herkes şaşırıyordu. Üretim, finans,  muhasebe, pazarlama, lojistik, insan kaynakları… neredeyse tüm bölümlerden katılımcılar vardı. Yaşlar ve şirket deneyimleri de farklılık gösteriyordu. Şirketin  Genç Yetenek Eğitim Programı’ nı yeni tamamlamış olan da vardı deneyimli Grup Müdürleri de… bu nasıl bir eğitimdi ki bu kadar farklı birikime ve kıdeme sahip kişiler aynı eğitimde buluşuyordu?  Katılanların tek ortak noktası tabii ki herkesin İngilizce biliyor olmasıydı…

Burak şirkete katılalı iki yıl olmamıştı. Amerika’daki bir üniversiteden İş İdaresi Yüksek Lisans (MBA) derecesini aldıktan sonra böyle çok uluslu bir şirkette müdür olarak çalışmaya başlaması tam da kariyer yolculuğunda hayalini kurduğu bir adımdı… Aslında altı yıllık çalışma deneyiminden sonra Amerika’da yüksek lisans yapmak, tekrar öğrencilik, hiç de kolay değildi. Ama kariyer hedeflerini gerçekleştirmek için buna değerdi… Şimdi böyle küresel bir şirkette çalışıyor olmaktan çok mutluydu. Bu eğitim, şirketteki farklı pozisyonlardaki bir çok kişiyi daha yakından tanımak, ilişkilerini geliştirmek için büyük bir fırsattı. Ayrıca iki yıl boyunca tanışma fırsatı bulamadığı şirketin Yönetim Kurulu Başkanı’na sunum yapılacak olması inanılmazdı. Kendi kendine “işte Burak… belki de hayalini kurduğun kariyer hedefine ulaşmanın şans kapısı burada aralanacak… bir de içinde bulunduğun grup birinci olursa…”

Farklı illerden katılımcılar otele gelmeye başlamıştı. Bir çok dedikodu, senaryo ortalarda dolaşıyordu… en büyük merak kim hangi grupta yer alacaktı? Doğal olarak şirketin farklı bölümlerinde kimileri performanslarıyla kimileri potansiyelleriyle, kimileri tecrübeleriyle ön plana çıkıyordu. Gruplara dağılım hangi kriterlere göre yapılacaktı? Ya zayıf bir gruba düşerse… aman Allahım! bunu düşünmek bile istemiyordu. Akşam 18:00’de kokteyl, devamında da toplu yemek vardı. 

Şirket İnsan Kaynakları Bölümü’nün de işi hiç kolay değildi. Bundan iki yıl önce Türkiye’nin köklü gıda şirketi ABD kökenli küresel bir şirketle yeni bir ortaklık (joint venture) anlaşması imzalamıştı. Tam bir geçiş dönemi yaşanıyordu… kültürel çatışmalar, yeni işe alınanlar, belirli kritik pozisyonlara atanan Amerikalılar, Almanlar ve uzun yıllar başarılarıyla şirketin büyümesine önemli katkı yapmış lokal çalışanlar… İnsan Kaynakları açısından bu eğitim, farklı birikimlere ve kültürlere sahip yeni gelenlerle eskilerin kaynaşmasını da sağlayacak bir fırsattı. Grup çalışmaları kaynaşmayı , ortak amaç etrafında bütünleşmeyi sağlayabilirdi. Tabii aksi de olabilir, çatışmayı derinleştirebilirdi. Gruplar oluşturulurken, vaka analizleri üretim, finans, satış, pazarlama, tedarik zinciri gibi bir çok fonksiyonu ilgilendirdiğinden her grupta her fonksiyondan en az birer çalışan olmasına dikkat edildi. Ayrıca şirket içi çalışma süreleri ve genel deneyimler de dikkate alınan diğer faktörlerdi.  

Birinci gün, sabah 8:30’da eğitim salonunda herkes hazırdı… büyük salonda geniş bir U masa ve etrafında birbirinden uzakta dört geniş yuvarlak masa daha vardı… ayrıca çay – kahvenin, soğuk içeceklerin, kurabiyelerin, küçük sandviçlerin, kuruyemişlerin yer aldığı zengin bir ikram masası… daha önceki eğitimlerde ikram masaları yalnız fuayede olur, sadece kahve aralarında ikramlar yenir içilirdi. Şirket, bir anlamda, bu eğitime ve katılanlara ne kadar önem verdiğinin altını çiziyordu. Burak’ın şaşkınlığı devam ediyordu… eğitimlerde eğitimi veren bir kişi ve yardımcı olarak da bir kişi daha olurdu o kadar… burada eğitimci kadrosu olarak yerli – yabancı beş  kişi vardı. Tamam katılımcı sayısı olarak 24 kişi de biraz yüksekti ama beş eğitmen birden ne yapacaktı?

Eğitimde önerilen metodolojilere uyum ve zaman disiplini çok önemliydi. Heyecanla beklenen an geldi, gruplar açıklanıyordu… Burak hızla listede kendi ismini aradı, bulur bulmaz da gruptaki diğer kişilerin isimlerini okudu. Bir anda salonda sesler yükseldi… aynı gruba düşen yakın arkadaşlar, ayrı gruplara düşenler, birbirlerini fazla tanımayanlar… ne de olsa şirkette “başarılı” imajı olan kişilerle aynı gruba düşmek önemli bir avantajdı. Onların katkısıyla grup performansı yükselecek ve kristal heykele daha kolay ulaşılacaktı. Şirkette  eğitimin kendisinden çok kristal heykel konuşulur olmuştu. Heykel, bir çok eğitim ve özel çalışmalardan sonra verilen plaket, sertifika veya biblolara  benzer sıradan bir ödül değildi. Tasarımı özel olarak bu eğitim için yaptırılmıştı. Mısır piramitlerini andıran kaidesi, yükseldikçe incelerek zirveyi temsil eden yapısıyla gerçekten etkileyiciydi. Kristalden yapılmış heykelin kazanan grubun her üyesine verilecek olması ayrı bir motivasyon yaratıyordu. Kristal Heykel her çalışanın ileride gururla paylaşacağı bir ödüldü…    

Gruplar aynı salonda ayrı masalarda ilk toplantılarını yaptılar… Başkanlar, sözcüler, yazmanlar, grup isimleri seçildi ve ilk sunumlar yapıldı… Sunumlarda her grup kendi tanıtımını yaptı. Aslında bazıları için “kendi şovlarını” yaptı demek daha doğru olurdu… Grup sözcüsü grup adını söylediğinde “şampiyon, şampiyon” diye bağıranlar mı dersiniz, dakikalarca kendilerini alkışlayanlar mı dersiniz… Burak’ın grubunda ağırlık ortaklığın Türk tarafındaki şirkette uzun yıllardır çalışan kişilerdeydi. Öyle yok yere tezahüratlar, alkışlar, şov yapma onlar için gereksiz şeylerdi. Burak bir an yanlış takımda olduğunu düşündü. Böyle “ağır abilerle,” genç, atak, sunum becerileri gelişmiş çalışanlardan oluşan takımlara karşı ne kadar şansları olabilirdi ki?

Grup tanıtım sunumlarının hemen sonrasında eğitim öncesinde gönderilen vakanın ilk bölümünün anlatılan analiz metodolojisine göre çözümlenmesi ve sunulması vardı. Bunun için iki saat süre verildi. Her grup için ayrı toplantı odaları belirlenmişti ve ana salondaki zengin ikram büfesinin bir benzeri odalarda da devam ediyor sürekli tazeleniyordu… Grup artık ortak toplantılar dışında kendi çalışma programını da kendi belirliyordu… istediği saatte yemek yiyor, istediği kadar çalışıyordu… Tek istenen ortak toplantı saatlerine uyulmasıydı. Burak’a birden bir rahatlama gelmişti… “çok sıkı eğitim” dedikleri bu muydu? 

Gruplar iki saat sonra yapacakları sunum için kendi toplantı odalarında çalışmaya başladı. İki saat içinde vakanın analiz edilerek çözümlenmesi ve sunum sayfalarının hazırlanması gerekiyordu. Doğal olarak bunun için onbeş sayfalık vakanın önceden okunmuş ve hazırlıkların yapılmış olması gerekiyordu. Burak vakayı üstünkörü okumuş, açıkçası fazla ciddiye de almamıştı. Bu tür eğitimlerde önceden verilen materyeller nasıl olsa eğitim sırasında tekrar ele alınıp anlatıldığından, önceden okumuş olanlar okuduklarıyla kalırdı… grup üyelerinden vakayı derinlemesine inceleyen iki kişi dışında geri kalanlar Burak gibi üstünkörü okumuş ya da hiç okumamıştı… Ortak toplantı saati geldiğinde gruplar yerlerini aldılar. Kimileri sürenin az olduğundan şikayet ederek yetiştiremediklerini söylüyor kimileri de sunum sayfalarını  aceleyle duvarlara yapıştırıyordu… evet, sunumlar önerilen metodolojiye göre duvarlara yapıştırılan büyük ebatlı sayfalar üzerinden yapılacaktı. Sunumu yapan gruba eğitmenler dahil tüm katılımcılar sorular sorabiliyordu. Tüm sunumlar sona erdikten sonra eğitmenler her bir gruba geri bildirimde bulunuyorlardı.  Sunum sonunda bir sıralama yapılmasa da Star Grubu açık ara öndeydi… Burakların Voltran Grubu dört grup içinde en iyi ihtimalle üçüncü olabilirdi… Burak’ın gruba katkısı, önceden iyi hazırlanmadığı için, sınırlı kalmış, kendisini kötü hissetmişti. Birinci gün neredeyse bitiyordu, saat akşam üzeri beşe gelmişti. Burak yorucu geçen günün sonunda otelin havuz barında arkadaşlarıyla bir aperitif almayı sonra da güzel bir akşam yemeği yemeyi hayal ediyordu. Belki de şirkete geldiği ilk günden beri çok iyi anlaştığı arkadaşı ile  biraz tenis mi oynamalıydı. Tenis oynamak uzun süredir neredeyse bir tutku haline gelmişti. Bunun için İstanbul’dan gelirken raketini bile getirmişti. 

O da ne! Yeni bir vaka dağıtılıyordu… ekleriyle birlikte tam 40 sayfa, hem de İngilizce!.. ve ertesi gün sabah saat 9:00’da sunumlar yapılacaktı…

Burakların grubu deneyimli yöneticilerin katkısıyla çabuk organize oluyordu. Bu büyük bir avantajdı. Şimdi de hemen program yapılmıştı; 19:00’da yenecek akşam yemeğine kadar vaka okuması, yemek sonrası saat 23:00’e kadar çalışma… Burak daha bile erken bitirebileceklerini düşünüyordu. Verilen metodolojiye göre durum analizinin yapılması; hedeflerin belirlenmesi ve stratejilerin oluşturulması yeterliydi. Sonra da, rahatlayınca Esra’yı arayacak, uzun uzun konuşacaklardı… 

Vaka analizi için toplandıklarında gruptan bazıları vakayı okumayı henüz bitirmemiş, bazıları da yalnız üretim, finans gibi kendi ilgi alanlarını okumuş diğer bölümleri okumamışlardı… tamamını okuyan Burak’la birlikte üç kişiydi… Bu şartlarda vakayı nasıl çözümleyecek yazı kağıtlarına nasıl aktaracaklardı? Tabii ki grupta herkes iyi niyetliydi… ancak motivasyonları Burak kadar yüksek değildi. Beklentileri de öyle kendimi göstereyim, bu eğitim kariyerim için bir fırsat olabilir şeklinde değildi… Peki, Burak bu grupla birlikte beklediği başarıya nasıl ulaşacaktı?

– Burak, Zeki saat beş oldu… hadi siz gidin biraz uyuyun. Biz Ahmet’le birlikte sayfaları temize çeker, tamamlarız…

İkinci gün saat tam 9:00’da sunumlar başladı… neredeyse bütün gruplar gece boyu çalışmışlardı ancak her grubun eksikleri vardı ve eğitmenler tek tek her gruba geri bildirimde bulundular. Doğal olarak bu bir öğrenme süreciydi, fazla da iddialı olmaya gerek yoktu… tamam, eğer böyleyse Yönetim Kurulu Başkanı’na sunum, yarışma – birincilik, kazanan ekibe kristal heykel verilmesi de neyin nesiydi? 

Sunumlar, geri bildirimler, analiz metodunun tamamlanması saat 15:00’e kadar sürdü… artık analiz metodunu tüm süreçleriyle biliyorlardı ve final öncesi son vaka dağıtılmaya başlanmıştı. Bu vaka çalışması finalin provası niteliğindeydi. Eğitmenler gruplardan metodolojiye bağlı kalmalarını, konular arasında mantıksal bağ kurmalarını, yaratıcı ve tutarlı çözümler geliştirmelerini bekliyorlardı. Burak’a göre analiz yöntemi gayet basitti… zaten bildikleri şeylerin şematik ifadesiydi… fonksiyonlar bazında durum analizi yapılacaktı, sonra tabii ki bir kuvvetli – zayıf yönler ve tehditler – fırsatlar (SWOT) analizinde bunlar özetlenecekti. Arkasından hedefler belirlenecek, bu hedeflere ulaşmak için stratejiler oluşturulacaktı. Uygulama planları ve sonuçların takibindeki kilometre taşlarının yerleştirilmesiyle vaka çözümlemesi tamamlanmış olacaktı. Tek başına bütün vakayı hızlı bir şekilde analiz eder, sonuçlandırabilirdi… ama grupla bu işi yapmak bir ölümdü… herkesi her konuda ikna etmek… işin ilginç tarafı gruptaki diğer üyelerin de  Burak gibi düşünüyor olmalarıydı… 

Voltran Grubu da, diğer gruplar gibi, dün geceyi neredeyse uykusuz geçirmişti. Gün içindeki sunumlar ve yoğun eğitim de iyiden iyiye yormuştu herkesi… vaka analizine de artık alışmışlardı. Akşam yemeğinden sonra saat  sekizde çalışmaya başlasalar gece saat on iki, bilemedin birde işi bitirirlerdi. Şimdi biraz dinlenme zamanıydı. Sonra da vakayı okumaya başlayacaklardı… gerçekten de öyle oldu. Tüm ekip biraz dinlenmiş, yüksek bir enerjiyle çalışmaya başlamışlardı. Önceki deneyimleri hızlı bir iş bölümü yapmalarını söylüyordu ve öyle de yaptılar. Ağırlıklı olarak üretimciler, mühendisler üretim; finansçılar finansal konular; satış ve pazarlamacılar pazarlama konularında durum analizi yaptılar. İnsan kaynakları, teknoloji, tedarik zinciri konuları da gruplar arasında paylaştırıldı. Tabii bu paylaşımlar öyle çok kolay olmadı. Uzun tartışmalar… Finansçılar insan kaynakları (İK) ve teknolojinin  (IT) kendilerine daha yakın olduğunu, üretimciler öyle bir şey olmadığını ayrı grup olması gerektiğini dakikalarca tartıştı… 

Her şey yolundaydı… Burak ve Zeki hedefler – strateji ve planlar bölümünü çalıştılar. Vakayı kendi aralarında yorumlayarak şirketin nasıl tekrar kar eden, yatırım yapan bir şirket haline gelebileceğini planlamışlardı. Fikirlerini diğer ekip üyelerine söylediklerinde de fazla itiraz görmeden onay almışlardı… gerçekte kimsenin daha fazla tartışacak hali de kalmamıştı. Saatler yine sabahın dördünü gösteriyordu. 

Üçüncü gün Burak Esra’nın telefonuyla uyandı.

– Burak, nerelerdesin? Arayıp sorduğun yok! Burada bir eşin olduğunu unuttun galiba…

Burak uykulu, bitkin bir sesle,

– Esra, inanılır gibi değil… Şirket niye her birimize ayrı oda tutmuş anlamadım. Odalarımıza neredeyse  sadece duş almak için gidiyoruz. 

– Ne zaman bitecek bu eğitim? Eğitim mi çalışma mı ben de bilemedim ya…

– Biraz sonra dün dağıtılan vakanın sunumları var. Öğleden sonra da final vaka verilecek, ertesi gün sabah saat 9:00’da Yönetim Kurulu Başkanı’na sunumlar yapılacak

– Birinci, ikinci seçilecek mi? Sen öyle bir şeyler demiştin diye hatırlıyorum.

– Yalnız birinci seçilecek ve kristal heykel ödülü verilecek. Çok heyecanlı!

– Senin bulunduğun takım her zaman bir adım önde olur, kazanırsınız

– Oooo iltifatlara bak… fakat bu sefer zor görünüyor. Çok iyi gruplar var. Bizim grubun yaş ortalaması, ben ve Zeki’ye rağmen, biraz yüksek, kırkın üzerinde…

– Hımmm anladım. Yine de bol şans size… 

Sunumlar başlayacak ama Star Grubu henüz salona gelmemişti. Yetiştiremediler diye düşündü herkes. Tam saatinde bir örnek tişörtlerle   Star Grubu girdi salona… tam bir takım olma mesajı veriyorlardı ve çok etkileyiciydiler. Aynı renk tişörtleri nereden bulmuşlar da ne zaman getirtmişlerdi otele? İnanılır gibi değildi. Burak, kendi grup üyelerinin böyle bir şey yapabileceklerini hayal bile edemiyordu. Moral üstünlük Star Grubu’ ndaydı…

Neredeyse tüm gruplar analiz metodunu tümüyle uygulamışlardı. Ancak kimi durum analizini çok geniş çalışmış fakat strateji ve plan bölümü zayıf kalmış veya tersi… ve eğitimin en başından beri ilk defa eğitmenler mantıksal bağ sorgulaması yaptılar… Burakların grubu da en büyük eleştiriyi buradan aldı… strateji ve planlarda şirketin daha karlı yoluna devam etmesi için bilgi işlem teknolojilerine önemli yatırım yapılması öneriliyordu ama durum analizinde şirketin önemli finansal problemleri vardı ve bilgi işlem, insan kaynakları da yetersizdi… kaynak olmadan önerilen yatırım nasıl yapılacaktı ki? Moraller bozuldu, yarışmayı hangi grubun kazanacağı belli değildi ama kimin kaybedeceği belliydi… Burak ve ekibi “bitse de gitsek” moduna girmişlerdi. 

Sunumlardan sonra tüm gruplarla birlikte öğle yemeği yenecekti. Aslında neredeyse herkes bir an önce yeni vakayı almak ve odaya gidip yatmak, dinlenmek istiyordu. 

Daha yaz gelmemişti ama havada güneşin kendini hissettirdiği bunaltmayan tatlı bir sıcaklık vardı. Grup öğle yemeği için plaj restorana doğru ilerlerken uzaktan güzel bir latin müziği geliyordu… yaklaştıkça müziğin sesi yükseliyordu… hatta grup içinde müziğin canlı bir orkestradan geldiğini iddia edenlere “hadi canım, bir eğitimde canlı müzik mi olur?” diyenler oldu. Gerçekten de inanılmaz bir ortam vardı… güneşin de yansımasıyla kıpır kıpır bir deniz, sahile kurulmuş uzun bir masa, iyi hazırlanmış, zengin  bir açık büfe ve  üzeri bambularla kaplı sahnede şahane bir latin orkestrası… eğitimin davet mektubundan beri şirket tüm katılımcıları şaşırtmaya devam ediyordu. Şaşırtma derken,  katılımcılara kendilerini iyi hissettirmeye devam ediyordu. 

Birden bire herkesin havası değişmişti…  moraller yükselmiş, yüzler gülmeye başlamış, başarma arzusu yeniden tavan yapmıştı…

İki saatlik yenilenmenin ardından gruplar son vakayı almış ve final sunumlar için süre başlamıştı…

Yeni vaka hızlı tüketim ürünleri sektöründe ilk on şirket arasında bulunan, bazı segmentlerde pazar lideri markaları bulunan bir şirketle ilgiliydi. Sayfaları çevirdikçe konu karmaşık bir hal alıyordu. Başlangıçta başarılı bir şirket görüntüsü veren firmanın bir çok da sorunu vardı…

– insan kaynaklarında yüksek değişim hızı

– kıdemli şirket çalışanlarıyla yeni gelenler arasındaki kültürel uyumsuzluklar

– kuvvetli markaların olmasına karşın yeni segmentlerin gelişiyor olması ve bu segmentlerde ürün eksiklikleri

– üretim teknolojilerinin yenilenme ihtiyacı ve bunlara benzer daha bir çok sorun… Burak’ın öğle yemeğinde kazandığı enerji yerini endişe ve umutsuzluğa bırakmıştı ki telefonu çaldı.

– Burak, nasılsın? Yarın kaçta dönüyorsun?

– Yarına daha çok var Esra… bu geceyi nasıl geçireceğim bilmiyorum. 

– Ne oldu? Seni bu kadar umutsuzluğa sürükleyen nedir?

Burak bir çırpıda final vakasının ne kadar kapsamlı ve kompleks olduğunu, okurken vakanın içinde kaybolduğunu anlattı.  Bunları bir de grup üyeleriyle tartışacaklarını ve bir sonuca varmanın zorluğunu düşününce morali tamamen bozuldu. Esra iki yıldır büyük bir holdingin strateji bölümünde çalışıyordu.  

– Burak, bana göre vaka ne kadar kompleks, sorunlu olursa olsun Grup çalışmasına odaklanır ve iyi organize olursanız kazanırsınız

– Bu ne demek şimdi Esra? Tabii ki grup çalışmasına odaklanıyoruz ama grupta da sorunlara başka sorunlar ekleniyor…

– Tahmin ediyorum, daha önce de söylemiştin. Ama şimdi durum farklı, finale geldiniz. Her grup üyesi de önceki vaka çözümlemelerinden kendine göre dersler çıkarmış olmalı. İş bölümü yapın; uzmanlıklara ve deneyime saygı gösterin; koordinasyon için de bir ekip oluşturun…

Telefonu kapattıktan sonra Burak bir süre düşündü. Esra’nın fazla bir iş deneyimi yoktu ama uzaktan bir gözün söyledikleri değerlendirilmeye değerdi. Aslında grubun da  bir “ateşliyeci” ye ihtiyacı vardı. Burak  hemen grubun deneyimlilerinden, kendisine de yakın hissettiği Mustafa Bey ile bir araya geldi. Mustafa Bey, genç Burak’ın kendi görüşlerine önem veriyor olmasından çok memnun olmuştu. Hemen arkasından Grup Başkanı ile konuştular… başarı halkası büyüyordu… 

Grup akşam yemeği öncesi ilk toplantısını yaptı… uzmanlıklara göre iki – üç kişilik deneyimliler ve gençlerle dengelenmiş küçük ekipler oluşturuldu. Koordinasyon ve sorgulama (mantıksal bağların sağlam kurulması için) ekibi Burak ve Zeki olmuştu. Ayrıca bir kişi de zaman yöneticisi (Time keeper) olarak çalışma temposunu belirleyecekti.

Toplantı salonu, Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdür’ün de yer aldığı jüri masasının da yerleştirilmesi ve profesyonel bir düzenlemeyle eğitim salonundan çok tam bir iş ortamı atmosferine dönüşmüştü.  Herkes çok heyecanlıydı… Sunumlar tamamlandı. Gruplara sorulan  soruların zorluğu ve derinliği  jüri üyelerinin de hazırlıklı geldiğini gösteriyordu. Burak, sonuç ne olursa olsun, özellikle Yönetim Kurulu Başkanı’nın Voltran Grubu’na sorduğu sorulara, koordinasyon ve sorgulama ekibinde yer aldığı için,  rahat ve doyurucu cevaplar vermenin huzuru içindeydi. Jüri değerlendirmesi için tüm gruplar dışarı çıktığında heyecan doruklardaydı…

Başarmak ne güzel şeydi… Yönetim Kurulu Başkanı’nın elinden kristal heykeli alırken grup çalışmasına yaptığı katkılar bir bir gözlerinin önünden geçiyor, geleceğe daha bir güvenle bakıyordu Burak… Toplu fotoğraf çekilirken ancak sabah saat sekizde teslim alabildikleri, İstanbul’dan getirttikleri bir örnek “saks mavi” kravat ve mendiller dikkat çekiyordu. Belki de en büyük alkışı, takım olmanın ifadesi olarak, onlar hak ediyordu… 

Join The Discussion