Stories

Yeni Atama da Nerden Çıktı?…

Kazanan ekip içinde olmak her zaman güzeldir. Başarı duygusu motivasyonu arttırır. Başarı başarıyı getirir. Kazanma arzusu ve kendine güven yükselir. Çalıştığınız kuruma sadakat artar… bütün bunların etkisiyle de yeni, daha büyük başarılar gelir.

Şirketin en prestijli ödülü Kristal Heykel’i kazanan gruptaki rolü ve yapmış olduğu katkılar çok geçmeden Burak’a da geri dönmüştü… Burak’ın rapor ettiği yöneticisi odanın her zaman açık olan kapısından kafasını uzattı ve biraz da gergin bir ifadeyle;  

  • Burak, bugün yemekten sonra kahveyi beraber içelim, biraz sohbet ederiz, ne dersin?
  • tabi ki Hasan Bey, iyi olur, benim de sizinle konuşmak istediğim konular vardı…

Hasan Bey, Satış Grup Müdürüydü ve uzun yıllardır şirkette çalışıyordu. Sohbet etmeyi severdi. Kendi ekibindeki herkesle samimi de olurdu ama iş konusunda oldukça titizdi. Deneyimli çalışanlar sonuçlar istendiği gibi olmadığı zaman çok yanına yaklaşmamak gerektiğini söylerlerdi. Gün içerisinde kendisiyle sık sık görüşüyorlar ve hatta çoğu zaman yemek sonrası kahvelerini de birlikte içiyorlardı. Ama bugün randevulu (!) bir yemek sonrası kahve içme daveti ilginçti… 

Burak neredeyse her gün öğle arasında Esra’yı arardı. Bu kez Esra tam yemek öncesi, cıvıl cıvıl, neşeli sesiyle sevgili eşi Burak’ı aradı. Gözlerindeki parıltı sesinden anlaşılıyordu.

  • Aşkım, nasılsın? Günün nasıl geçiyor? Bir sorayım istedim…
  • İyiyim aşkım. Her zaman olduğu gibi yoğun… telefonlar, toplantılar… sen nasılsın? her şey yolunda mı?
  • Evet, evet… bildiğin gibi projeyi yetiştirmeye çalışıyoruz. Hep sen arıyorsun, bu sefer de içimden geldi ben arayayım dedim… ama sesin biraz durgun geldi, ters giden bir şey yok değil mi?
  • Aaa… hayır, yok, yok. Bizim Hasan Bey… yemek sonrası kahveyi birlikte içelim dedi de… ona biraz kafam takıldı. Biliyorsun yakın çalışıyoruz ve böyle bir şey söylemez genellikle.
  • İlginç, ama takma kafana… sen de son günlerde hassas biri olmaya başladın… lafın gelişi öyle söylemiştir.
  • Pekiyi, öyle olsun… Esracığım, arkadaşlar yemeğe gitmek için beni bekliyorlar, onları daha fazla bekletmeyeyim, ben seni daha sonra ararım. Olur mu canım? 
  • Olur olur, görüşürüz, bay bay canım.

Yemek boyunca Burak’ın aklı yemek sonrası kahve randevusundaydı… sorumlu olduğu alanda işler iyi gidiyordu. Gerçi iki projede zaman planının biraz gerisindeydiler ama bunun nedenlerini Hasan Bey de biliyordu… aslında işle ilgili özellikle olumsuz bir durum olsa Hasan Bey hiç zaman geçirmeden vereceği mesajı verir, söyleyeceğini söyler geçerdi… Belki de Esra haklıydı, boşuna endişeleniyordu.

Burak her zaman yaptığı gibi Hasan Bey’in masasının önündeki koltuğa oturdu. Hasan Bey de, makam koltuğu yerine  “ben de senin karşına oturayım” diyerek Burak’ın karşısındaki koltuğa oturdu. İşlerle ilgili kısa bir sohbetten sonra Hasan Bey;

  • Organizasyonda bir takım değişiklikler planlanıyor, yeni bir genelge çıkacak… Büyük bir olasılıkla sen de bunlardan etkileneceksin…  
  • Hay Allah Hasan Bey… nasıl da merak ettim şimdi…
  • Burak., biliyorsun genelgeler çıkmadan önce bilgi vermek, yorum yapmak doğru değil. Burhan Bey’i  sen de tanıyorsun artık… son anda her türlü değişiklik olabilir.

Satış Direktörü  Burhan Bey, uzun yıllardır şirkette çalışıyordu. Hatta iş hayatına bu şirkette başlamış bile denebilirdi. Aslında çalışanlar için bu şirket son derece güvenli bir limandı. Sermayesinin %51’i güçlü bir holdinge, kalan %49 hissesi de alanında uzman uluslararası bir şirkete aitti. Ülkenin neredeyse her on yılda bir ekonomik kriz yaşadığı ve bir çok şirketin bu nedenle zor duruma düştüğü düşünülürse böyle güçlü bir şirkette çalışıyor olmak güven veriyordu.  Satış Direktörü her ne kadar demokratik bir yönetici gibi gözükse de gerçekte otokrat denilebilecek kadar sert ve kendi fikirlerini uygulayan bir yöneticiydi. Tayin ve terfiler son derece gizlilikle yönetilirdi. Örneğin İzmir’den Adana’ya tayin olan da,  terfi olan da haberi “genelge” yayınlanınca öğrenirdi. Tayin edildiğiniz yere  gitmek istemiyor olmanız şirketten ayrılma sebebi oluyordu… 

Ve beklenen genelge açıklandı…

Bütün arkadaşları Burak’ı kutluyor, başarı diliyor, kariyer yolunun artık sonuna kadar açıldığını söylüyordu… Burak da ilk anda çok sevinmişti. Şirketin yabancı ortağının Avrupa Merkezi’ne İnovasyon Müdürü olarak atanmıştı… bundan sonra iş yeri Londra’daydı.

Genelgeler çoğunlukla akşam üzeri iş çıkış saatine yakın yayınlanırdı. Sevinenler, genelgede kendi ismini görmeyip üzülenler, kendilerine göre hak etmediği halde terfi alanları görüp kızanlar… genelgeyle birlikte üzülen bir kişi daha vardı, Yasemin. Yasemin Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümünü bitirir bitirmez şirkette Burak’ın departmanında çalışmaya başlamıştı ve şimdi bir anda iş  görüşmesi sırasında Burak’la ilk karşılaşmalarını hatırladı… 

Üniversitenin son yılında öğrencileri iş hayatının ilk basamağı olan CV hazırlama ve iş görüşmesi yapma konusunda eğiterek bilgilendirmek için ayrı bir birim kurulmuştu. Yasemin de bu eğitimlere eksiksiz katılmış, kendini bu sürece hazırlamıştı. Uzun boyu, sarı saçları, mavi gözleriyle dikkat çekecek kadar güzel bir kızdı Yasemin. Ama asıl güzelliği konuşmasındaydı… konudan konuya rahatlıkla geçer, tatlı tatlı anlatır ve bu arada fikirlerini tüm ayrıntılarıyla ifade ederdi. İş görüşmeleri sırasında olabilecek her türlü olumsuzluğa, aşağılanmaya, haksızlığa, günlerce geri dönüş yapılmadan habersiz bırakılmaya hazır olduğunu düşünüyordu. Ancak hazır olmadığı bir şey vardı “aşk…” hem de ilk görüşte… 

Yasemin, tam istediği gibi hazırlanmış Iced Coffee sini yudumlarken  uzunca bir süre görüşmenin yapılacağı toplantı odasında bekliyordu. Gerçi sekreter hanım onunla ilgilenmiş, ne içeceğini de sormuştu… o da klasikleşmiş şekilde “bir çay olabilir mi?” diyecekken bir an durdu ve “seçeneklerim neler olabilir?”  diye sordu. Sekreter Hanım çayın yanında neredeyse tüm kahve çeşitlerini, Iced Coffee dahil bir çırpıda sayıverdi… böyle geniş içecek seçeneğinin sunulmasının şirketin çalışanlarına verdiği değerin bir göstergesi olduğunu düşündü, doğru yerde olduğunu hissetti.

Yasemin, biraz de çekinerek  sekretere;

  • ee… pardon… bir şey sorabilir miyim? dedi.
  • elbette, tabii ki sorabilirsiniz…
  • bu iş görüşmesini kimlerle yapacağım acaba? Bilginiz var mı?
  • ilgili Bölüm Müdürü Burak Bey, İnsan Kaynakları Müdürü ve yine İnsan Kaynaklarından uzman bir arkadaş…

Yasemin, sekreterin herhangi bir kibir içermeyen samimi cevabı için teşekkür etti. Hemen görüşme stratejisini oluşturdu. Aldığı “iş görüşmelerine hazırlık” eğitimleri gereği öncelikle birlikte çalışacağı bölüm müdürüne odaklanacak, süreçle ilgili konularda da insan kaynaklarına yoğunlaşacaktı…

Burak giyimine ve kişisel bakımına özen gösteren, yenilikleri takip eden tam bir “metropol erkeği” idi. Düzgün fiziği ve her zaman karşısındakine değer veren, olumlu tavırlarıyla girdiği ortamlarda dikkat çeken bir kişiydi. 

Görüşme sırasında Yasemin’in dikkati dağılmış, Burak’ı ve tavırlarını incelemekten bir an dalgınlığa düşmüştü. Ancak kısa zamanda kendini toparladı ve başarılı bir görüşme gerçekleştirdi. 

Sabahları Yasemin’e günaydın demek, onun da gülen gözleriyle “günaydın Burak” demesi Burak’ın  enerjisini yükseltiyor, kendini daha iyi hissediyor, tüm gününü etkiliyordu. İçinden gelen tanımlayamadığı bir arzuyla her toplantıda Yasemin’i  görmek istiyor, onun katıldığı toplantılar bitmesin istiyordu… Sonra birden Esra geliyordu aklına… birbirlerini severek evlenmişlerdi. İki yıldır süren mutlu bir evlilikleri vardı. Çocuk sahibi olmayı ikisi de çok istiyordu ama henüz daha erkendi. Maddi olarak buna hazır olmadıklarını düşünüyorlardı. Bir kaç yıl daha çalışıp doğacak çocuklarına iyi bir gelecek hazırlayacak maddi birikimi yapmak istiyorlardı. 

İş hayatının dinamik temposu içinde Yasemin ve Burak yoğun çalışıyorlar, toplantılara katılıyor, kısa süreli iş seyahatlerine çıkıyorlardı. Yasemin de Burak’ın kendisine olan ilgisini fark etmiş, bunun keyfini çıkarıyordu. Onun bulunduğu ortamlarda bulunmak, aynı anda gülmek, kaçamak bakışlarla belli belirsiz onay almak Yasemin’e büyük haz veriyordu… 

  • Burak sen mi istemiştin Londra’ya tayin edilmeni?
  • Hayır Yasemin, olur mu öyle şey ben burada olmaktan son derece mutluydum. Ama şirkete girerken doldurduğum formda “yurt dışı görev ister misiniz?” sorusuna “evet” demiştim… ama sonra ben de unuttum ne dediğimi… ama şimdi böyle bir görev geldi…
  • senin için çok sevindim, tebrik ederim. Ama birlikte çalışmıyor olacağımız için de çok üzgünüm. 
  • ben de aynı duygular içindeyim Yasemin. Seninle birlikte çalışmak bana farklı bir mutluluk veriyordu. 

Burak karışık duygular içindeydi… Kariyeri için Londra görevi önemli bir fırsattı. Kesinlikle bu fırsatı değerlendirmek istiyordu. Şirketin genel merkezinde çalışmak kendisine hayal ettiği bir çok şeyin kapısını açabilirdi. Ancak içinden gelen bir şeyler sevinçten havalara uçmasını engelliyordu sanki. İlk anda bunu Esra’dan uzaklara gidiyor olması olarak değerlendirdi ancak hayır, hayır Esra’dan uzaklaşıyor olması değildi sevincini tutan şey… Yasemin’den ayrı kalıyor olmaktı… birden bire nasıl bir duygu sarmalının içine düştüğünü farketti ve çok korktu. Yıllardır birlikte olduğu sevgili eşi Esra’ya olan sevgisinin önüne geçmişti Yasemin’e olan, henüz tam olarak tanımlayamadığı tutkusu…bu karmaşık duygularla boğuşurken telefonu çaldı.

  • Aşkım nasılsın? Senden bir haber alamayınca merak ettim ben arayayım dedim… var mı bir gelişme?
  • var Esra… dedi Burak, sesi tutuk… Londra’ya tayinim çıktı.
  • neee! diye bir çığlık attı Esra… inanamıyorum. Bu çok güzel bir haber ve sen bana bunu ben telefon açınca buruk bir bir şekilde söylüyorsun.
  • kusura bakma Esra, ben de şoktayım hala… senden ayrı kalacağımı düşününce inan sevinemedim bile
  • ne ayrı kalması Burak? Ben de gelirim Londra’ya… bırakır mıyım hiç seni oralarda yalnız başına. Bu akşam annemler bizi yemeğe çağırdılar, onlara da söyleriz. Çok süper haber çok süper…
  • evet Esra çok süper!…

Join The Discussion